Dil Seçin

Turkish

Down Icon

Ülke Seçin

Italy

Down Icon

Özel hayat diye bir şey kalmadı. Onu da gözetime teslim eden biziz.

Özel hayat diye bir şey kalmadı. Onu da gözetime teslim eden biziz.

Stefano De Martino ve Caroline Tronelli vakası, dedikoduya yakın bir haber gibi ele alındı. Aslında, bize sadece onlardan çok daha fazlasını anlatıyor: bize bizden, yakınlığın anlamını yitirmiş bir toplumdan bahsediyor.

Bir hırsızlık olayının ardından bir evi korumak için kurulan güvenlik kamerasından çalınan bir video internette yayınlandı. Bizi koruması gereken şey bir silaha dönüştü. Bu tam bir paradoks: Bizi korumak için tasarlanan araçlar, bizi en kolay ifşa eden araçlar.

Gizlilik mi? Onu bedavaya veriyoruz.

Çünkü mesele sadece ihlal değil. Mesele, mahremiyetin bir soygun gibi aniden elimizden alınmadığı bir çağda yaşıyor olmamız. Onu yavaş yavaş, parça parça başkalarına veriyoruz.

Apartmanlarda, süpermarketlerde ve havaalanlarında kameraları tereddütsüz kabul ettiğimizde bunu yapıyoruz. Kolaylık kisvesi altında bizi 7/24 dinleyen cihazları evlerimize davet ettiğimizde bunu yapıyoruz. Her gün, hayatımızın parçalarını hiçbir şeyi unutmayan bir ağa verdiğimizde bunu yapıyoruz.

Gözetim, kabul edilmiş ve arzu edilen

Gerçek şu ki, gözetlemeyi içselleştirdik. Sadece gözetlenmeyi kabul etmekle kalmıyor, aynı zamanda bunu sıklıkla arzuluyoruz. Kendimizi izlemek ve göstermek yeni bir ilişki biçimi haline geldi. Öte yandan, yakınlık gereksiz bir meta. Bir zamanlar, anahtar deliğinden gözetlemek utanç verici bir eylemdi. Bugün ise, hikâyelerden çalıntı videolara kadar viral olan kolektif bir eğlence. Artık röntgencilikten şok olmuyoruz: alkışlıyoruz.

Ancak tüm bunları daha da rahatsız edici hale getiren bir ayrıntı var.

Bedenlerimizi şifrelerimize dönüştürdük. Yüzlerimiz telefonlarımızın kilidini açıyor, parmak izlerimiz hizmetlere erişim sağlıyor ve irisimiz hassas verilerin kilidini açıyor.

Ama şifreyi değiştirebilirsin. Yüzünü değiştiremezsin.

Vücudumuz bir şifredir

En mahrem ve eşsiz parçamızı, bizi ifşa eden sistemlere teslim ettik. Bedenlerimizi evrensel erişim anahtarı haline getirdik; o anahtar çalınırsa bizi geri tutabilecek hiçbir sıfırlamanın olmadığını unuttuk.

Psikolojide bu sürece mithridatizasyon denir: Acıyı hissetmemek için her gün küçük dozlarda zehir almak. Özel hayatlarımızda da aynısını yapıyoruz. Günlük erozyonuna alışıyoruz, bu yüzden tamamen yok olduğunda acı çekmeyeceğiz. Ve o an geldiğinde, bu bir kayıp olmayacak: doğal bir süreç gibi görünecek.

Bir uyanış çağrısı

Dolayısıyla De Martino davası münferit bir olay değil, bir uyarı niteliğinde: eşiği çoktan aştık. Gizlilik artık neyi gösterip neyi saklayacağımızı seçme hakkı değil. Avukat, güvenli sistemler ve özel sunuculara gücü yetenlere mahsus bir lüks haline geldi. Diğer herkes içinse gizlilik bir yanılsama: Asla güvenli olmayan bir güvenlik ve asla özgürlük olmayan bir özgürlük adına, sürekli gözetlenerek, teşhir edilerek yaşıyoruz.

Özel hayatımızı kaybediyoruz

Öyleyse soru basit ve korkunç: Özel hayat gerçekte neydi? Belki de sadece buydu: Seçme yeteneği. Ve farkında olmadan onu kaybediyoruz, tıpkı bir hafızayı, bir alışkanlığı kaybeder gibi.

Bir dahaki sefere biri bize "bu sizin güvenliğiniz için" dediğinde, güvenlik ile gözetimin aynı şey olmadığını hatırlayalım.

Ve biz sadece korkudan vazgeçmedik: aynı zamanda rahatlık için de vazgeçtik. Rahatlık ve özgürlük çoğu zaman bir arada yaşamaz.

* Psikolog ve psikoterapist

La Repubblica

La Repubblica

Benzer Haberler

Tüm Haberler
Animated ArrowAnimated ArrowAnimated Arrow